12 Kasım 2013 Salı

Salak La Bu Avrupalılar

Sadece Paris’e her yıl tüm Türkiye’den daha çok turist gidiyor. Neden diye soracaksınız şimdi; çünkü Paris’te her yer gökdelen, her yer AVM de o yüzden. Biliyorsunuz ki turist dediğiniz kişiler genelde paralı ve öküz tiplerdir ve sadece alış veriş yapmaya giderler bir yerlere. Mesela Paris’te hey yerde tarihi binalar, yüzlerce müze, güzel mimarili evler, geniş kaldırımlı sokaklar, binlerce güzel park falan olsaydı, sanatçılara kucak açan, destekleyen bir şehir olsaydı kimse gitmezdi. Adamlar işi biliyor. O yüzden AKP’nin tarihi binaları yıkıp(ki bizdekiler bok gibi ve cidden çok eski tırt binalar), alış veriş merkezi yapmasını, şehrin en güzel yerlerine yapılan gökdelenlere izin vermesine kızmamak lazım. Maksat turistin gelmesi değil mi? Sonra park diye bir saçmalık var mesela, ne gerek var parklara, boşuna yer israfı. Artık çocuklar oyun oynamıyor ki, AVM’lere gidip zaman geçirmeyi seviyorlar. Hem aileler için de iyi, ana babalar alış veriş yapmak gibi olmazsa olmaz hayati bir eylemi gerçekleştirirken çocuklar da güvenli, sıcak bir ortamda oyun oynayabiliyorlar. Sonracığıma içinizden bir kişi bile çıkmaz eminim AKP dönemindeki mimariye eleştiri getirecek. Yapılan binalar o kadar estetik o kadar güzel ki, bundan 200 sene sonra çok tarihi binalar olacak bunlar. İnsanlar bakınca bu dönemin mimarlarını saygıyla anacaklar. Mimar Sinan bok yemiş bunlar yanında. O kadar güzeller ki bu binalar, insan baktığı zaman içi aşkla doluyor. Ve siz bilmezsiniz, bir bina ne kadar büyükse o kadar iyidir. Büyük iyidir.

Neyin Kafası Bu?

Sevgili dindar arkadaşlar, içki içmediğiniz için muhtemelen bilmiyorsunuz, ben bir dost olarak söyleyeyim sizlere; İçki içmek insanı kötü yapmaz ya da içki içiyor diye insanın içindeki kötülük artmaz! Şok oldunuz değil mi? Evet yıllarca sizi kandırdılar. Nerede kötü niyetli, problemli ya da dolandırıcı pezevenk var size içkici, kumarcı, Allah yolundan sapmış sapık olarak tanıttılar. Bunların hiç birinin içkiyle veya dinle alakası yok. Kötü insan kötüdür bu kadar basit. O yüzden artık şu salakça genellemeleri bırakın.
İnanmayan araştırabilir; Trafik kazalarının ne kadarı alkol yüzünden ne kadarı kurallara uymamaktan oluyor(cahillikten diyelim), dünyadaki cinayetlerin ne kadarı alkollüler tarafından işleniyor(belli bir alkol eşiğini aşmış biri, bırakın bir cinayet işlemeyi düz çizgide yürüyemez). Bunlar gibi istatistiklerle apaçık olan şeyleri de geçtim, haydi şu dünyadaki katliamlara bakalım kimler yapmış? Uzağa da gitmeyelim, Sivas’ta onlarca kişiyi canlı canlı yakanlar alkollü müydü? Maraş’ta komşularını yakanlar, 5-6 eylül olaylarında komşularına tecavüz edenler alkollü müydü? Şuan Suriye’de çoluk çocuk demeden insan katledenler ayran mı içiyor?

Kimse alkol iyi bir şey demiyor orası da yanlış anlaşılmasın. Ama alkol insanı kötü yapmaz. Bunu iddaa eden geri zekalılara inanmayın. En iyisi test etmek ;) İçin bir gün alkol, bakın bakalım kötü mü oluyorsunuz?

3 Şubat 2013 Pazar

Bir Ataistin İsyanı

Sanırım inananların en büyük hatası, "sadece Tanrı'ya inanların iyi olabileceği" gibi gülünç fikir! Ama tarihe, istatistiklere bakıldığında en çok kötülük yapanların, savaş çıkaranların, kan dökenlerin inananlar olduğunu görüyoruz. Ama onlar, kendi gibi inanmayanlara yaptıkları bu zulmü görmek istemiyorlar. Bir de üstüne, kendi gibi olanların doğru yolda olduğunu bağıra çağıra söyledikten sonra, kendisi gibi inanmayanlara nefret kusuyorlar, yeri geliyor öldürüyorlar??? İşin başka komik boyutu, onlar gibi düşünmüyoruz diye biz suçluyuz? Kendi gibi olmayanlara hiç saygı göstermeyen bu güruh, bu yaptıkları eleştirilince de karşı tarafı saygısız diye suçluyorlar... İnancıma saygı duy vs. İyi de onlar saygısızsa, siz nesiniz af edersiniz??? Cidden neyin kafası bu?

İslam'dan örnek vereyim, ayette "Lekum dînukum ve liye dîn(dîni)." diyor Allah(cc). . Yani “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.” diyor. Yeri gelince dinde zorlama yoktur, islam hoşgörü dinidir. Yeri gelince dinden çıkarsan cezası ölümdür, katli vaciptir??? Anlamadığım nokta, Allah(cc) yukarıdaki ayette açıkca bunu demişken size ne oluyor da, kendinizi onun yerine koyup insanların inançlarını/inançsızlıklarını sorguluyorsunuz? Tek yargılayıcı, tek ceza verici o değil mi? Benim bildiğim bu yaptığınız Allah'a şirk koşmaktır! Ve şirk koşarsan dinden çıkarsın! O dalga geçtiğin senin gibi düşünmeyenlerden daha aşağılık olursun Allah'ın gözünde...

Özetle, sizin neye inandığınız bizi rahatsız etmiyor, bizi rahatsız eden, sizin din adına yaptıklarınız. Hem çoğu şeyi yanlış yorumlayın, siz gibi olmayanlara yapmadığınız kötülük kalmasın, sonra siz böyle yapıyorsunuz denilince ooooouuuv!, ne ouuuuv lan!

Öncelikle şunu bilin, kimse sizin gibi yaşamak zorunda değil. Sizin inandığınız gibi düşünmek, ibadet etmek zorunda değil, kadınlarını kapatmak, müzikle, sanatla günah diye ilgilenmemek zorunda değil... "Ama inanmayanlarda bize baskı yapıyor, saygı göstermiyor" diye yalan söylemeyin hiç! Bu ülkede ne zaman ibadet eden engellendi? Kimin nasıl ibadet edeceğine, neye inanacağına karışıldı???(İnanç olarak bakarsanız, sizin alevilere yaptığınız saygısızlık, küçümseme, yıllarca cem evi kurdurtmama, Maraş'ta, Sivas'ta sırf aleviler diye katledilme dışında bir inanca saygısızlık yok bu ülkede. Onu da siz yaptınız -- Baş örtüsü diyen çıkacak eminim, bu ülkede baş örtüsü sorunu yoktu 70-80lere kadar, üniversitede dahil girilebiliyordu her yere. Bunu siyasi simge haline getirip kullanan kim bir bakın, bunu baskı haline getirenleri bir inceleyin bakayım. Siz o dönem insanlara dini baskı yapmaya başlayınca, karşı tarafta elindeki kanunu kötüye kullandı. Suçlu yine sizsiniz, zorladınız şansınızı, laik düzeni yıkmaya çalıştınız)... Dünyanın hiç bir ülkesinde olmadığı kadar cami var bu ülkede. Özgür ve laik bir ülke burası. Ama siz milletin ne giydiğinden tut, ne içeceğine, nasıl yaşayacağına, ne dinleyeceğine karışıyorsunuz. Herkes sizin gibi olsun istiyorsunuz. Dünyada şeriatla yönetilen ülkelerden başka, hangi ülkede insanlara bu baskı, bu saygısızlık yapılıyor??? Yapılması mantıklı mı? Bunu bir kendinize sorun önce... Bu ülkelere mi özeniyorsunuz cidden? Eee buyrun gidin, madem özeniyorsunuz, kim engelliyor sizi???

Ama bu ülkede yaşıyorsanız, kimseye baskı yapmaya hakkınız yok. Herkese, her inanca saygı duyacaksınız. Ha amacınız bu düzeni yıkmaksa, açık açık söyleyin, iki yüzlülük içinde sinsi planlar yapmayın, dürüst olun...

Aynı şekilde, baş örtüsü vs gibi nedenlerle inananlara baskı yapan, "ahahah olmayan tanrıya inanıyorlar salaklar" gibi insanların inançlarıyla dalga geçen, sözde ilerici geri zekalılar içinde bu geçerli...Herkes saygılı olacak birbirine. Ama yazının bütününde de dediğim gibi, kendi gibi olmayanlara asıl nefret kusanlar ve bunu eyleme geçirip kan dökenler hep inananlardı. Dürüst olan ve kafası azıcık çalışan her insanda bunu görür...

Benim paylaşımlarımda da bazen bu tepkiyi alıyorum. Ben asla inancınızla dalga geçmiyorum. Her zaman saygı duyarım. Benim eleştirdiğim inanç adına yaptıklarınız(yanlış olduğunu sizde kabul ediyorsunuz hep). Siz benim bu tarz şeyleri eleştirmeme kızmak istiyorsanız, önce gidin bunları yapanlara kızın, sonra gelin bana bunu bunu eleştirme, rahatsız oluyorum deme hakkınız olsun...

Saygı ve sevgilerimle...

İslam'da Reform Şart Artık

İlk emri oku olan bir din var ortada ama adam bırak kitap okumayı ezberlediği 1-2 duanın anlamını bile bilmiyor. İslam tarihi boyunca bir iki istisna dışında bilime, sanata, teknolojiye,müziğe hiç bir katkısı olmamış müslümanların. “İlimle geçirilen bir gece, ibadetle geçirilen bin geceden daha hayırlıdır” diye hadis var, günah diye kızları okula göndermiyorlar hala. İslam’ın, Peygamberin hoşgörüsü üzerine onlarca ayet, hadis var adam çıkmış cihattan(ki kimse zorla müslüman yapılmamışken o devirde, yapılan tüm savaşlar kendini korumak için yapılmışken), içki içeni, zina yapanı öldürmekten bahsederler hala iştahla. Müslümanım der içi kin dolu, transseksüelden nefret eder, eşcinselden nefret eder, başı açıktan nefret eder, içki içenden nefret eder. Kadınları yücelten, onlarca ayet, hadis varken, içimizden bazı davarlar çıkıp İran’ı, Suudi Arabistan’ı örnek gösterir. Güya kadın gülse dahi tahrik olur bunlar, kadın çarşafsız sokağa çıkmasındır, hatta daha da ileri gidip yanında erkek olmadan dışarı çıkmasındır. Sokakta sessiz konuşsun, hiç bir şekilde gülmesindir. Araba kullanmasındır, kadınlar anlamazmış, günahmış(?). Öyle değersizleştirilmiştir ki kadın, hadisler yanlış yorumlanıp kadını sadece kocasına hizmet edecek, hiçbir görüş bildirmeden erkeğinin arkasında sessizce bekleyip çocuklarına bakacak şekilde yansıtmaktan utanmamışlardır. O zamanın şartlarını değerlendirmeden, çok eşliliği, çocuk yaşta gelinleri savunurlar.

Allah’dan Türkiye’de doğmuşum, birilerinin adından bile rahatsız olduğu laik bir ülkede yaşıyorum da düşüncelerimi söyleyebiliyorum. Kadınlarımız daha özgür yaşayabiliyor. İslamı bile doğru dürüst yaşama imkanımız var. Bugün bir haber okudum. Pakistan’da 14 yaşında bir kız çocuğu okula gitmek istediğini yazmış internet bloğuna(Taliban kızların okula gitmesini yasakladı biliyorsunuz). Bir anda tüm dünya’dan destek yağmış kıza. Taliban denilen müslüman(?) örgüt bu kızcağızı sokağın ortasında kafasından vurmuş :/ Laik istekleri var diye.

Kısaca, zamanında orta çağda Hristiyanların yaptığını yapması lazım Müslümanlarında  Orta çağda, Hristiyan din adamları da şimdi ki Müslüman din adamları gibi saçmalıyordu. Dini liderler çok güçlüydü, her türlü maddi güçleri vardı. Her şeye karışıyorlardı. Din bozulmuştu, hurafelerle, yanlış yorum ve uygulamalarla doluydu. Naptılar adamlar, reform yaptılar dinde. Bütün hurafeleri temizlediler. Dangalak din adamlarını ayıkladılar, mevcutları adam ettiler. Ellerinden maddi gücü aldılar. Laik bir sistem kurdular. Dinde özgürleşti, insanda.  Ondan sonra her alanda geliştiler. Müslüman ülkelerinde bir an önce reform yapmaları gerek artık. İslam’ı da günümüz koşullarına göre yeniden yorumlamaları, saçma sapan uygulamaları kaldırmaları gerekiyor. İslam’daki kadın düşmanlığını, cihat nefretini, gayri-müslüm nefretini, bilime karşı saçma sapan mukavemeti yeniden yorumlamak gerekiyor.

Allah İsimli Put...

Geçenlerde dikkat ettim ilk defa şu olaya. Biliyorsunuz Hz. Muhammet’in babasının adı Abdullah. Peki Abdullah ne demek? “Allah’ın kulu”. Eeee “Allah” tabiri ilk defa İslam’da kullanıldı. Peki İslamiyet’ten yıllar yıllar önce doğmuş ve İslamiyet’ten önce ölmüş bir adamın ismi nasıl Allah’ın kulu oluyor? Bu olay kafama takıldı ve bir araştırayım dedim. Ve Arap mitolojisinde cevabımı buldum.

O yıllarda Kabe en kutsal yerdi yine biliyorsunuz. Ve Kabe’nin içi 3 katlıymış ve her katta putlar bulunurmuş. Kabe’nin girişinde 360 küçük put, 2.katında Al-lat, Al-Uzzat ve Al-Menat adlı 3 dişi put(Kuran’da geçer bunlar). 3. ve en üst katında ise Elahe / El Ilah / Allah isimli erkek put bulunuyormuş.

Yani bu isim, bir Putun ismiymiş, bu yüzden daha dünyada Hz.Muhammet yokken, dedesi, babasının adını Abdullah koymuş(Büyük büyük dedesinin ismi de Abdül Menat - Menat’ın kulu - diğer bir put).

Sonra araştırırken gördüm ki, Araplar İslamiyet’ten önce bu putlara karşı günde beş vakit namaz kılıyorlarmış(islamdakine benzer hemde)! Aynen hacıların yaptığı gibi Kabe’nin etrafında tavaf yapıyorlarmış(çağrı filminden hatırlarsınız zaten). Oruç Yahudiler’den gelme, kurban Hz. İbrahim’den gelme ve Arap’lar ikisini de putlar için yapıyormuş. Yani İslam geldiğinde Arap’lar için pek bir şey değişmemiş ibadet olarak. Anlayacağınız İslam tamamen o zaman ki Arap kültürü, sadece biraz farklı söylem ve biraz ufak değişikliklermiş. Örneğin el açarak dua etme figürü, Allah putu’na dönük bu putlardan birinin hareketi olarak görülüyor(Arap mitolojisi, Arap putları diye araştırırsanız görürsünüz, arkeolojik fotoğrafları). Sonra yine Arap kıyafetlerini hatırlayın, kadın ve erkeklerin başlarına sıcak geçmemesi için başlarını sarmaları vs…

Özetle Arap mitolojisini okuyun bir derim. Hz. Muhammet “La ilahe illahlah” yani “Allah’tan başka ilah yoktur” diyerek, Allah’ı tek tanrı olarak ilan etti ve diğer putlara tapınmayı yasaklamış oldu deniliyor(buna da sebep olarak, o dönem diğer kavimler Putpereslik’ten tek Tanrı’lılara geçmişlerdi ama Arap’lar hala puta tapıyordu şeklinde açıklıyorlar)…

Lütfen araştırın,ilginç bir konu…

Özellikle müslüman arkadaşlar araştırmalı bunu bence. Allah’ın ilk emri “OKU” o yüzden bol bol okumaları gerekiyor… Ama ne hikmetse en düşük kitap okuma oranları müslüman ülkelerde :(

Sevgi ve saygılarımla…

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Tiyatroma Dokunma!

Acaba Hz. Tayyip efendimiz, bir tiyatrocunun kızına, tiyatro salonundayken, "Ağzınızdaki sakızı çıkarır mısınız lütfen?" dediği için mi şehir tiyatrolarıyla uğraşıyor? Haşa padişahın kızı salonda sıçsa bile ses etmemek lazım geldiğini nasıl unuturlar tiyatrocular? Hak etmediler mi sizce de? Sonra fakir fukaranın tiyatroyla ne işi olurmuş yav, anlamaz ki halk. Özelleştirelim gitsin demek, niye yanlış? 5-6 liraya tiyatro mu olurmuş hem, kurtarmaz ki valla, o kadar masraf, gitmesin fakirler de canım. Ben niye sanata destek verecekmişim ki hem. Mazallah biri çıkar padişahı eleştirir, halkı uyandırır, bunları kontrol etmek lazım. Hem parasını ben vereceksem oyuna da ben karışırım, parayı veren düdüğü çalmıyor mu? Buna niye kızıyorsunuz ki?

5 Ekim 2011 Çarşamba

Çok Mu Zor Yaşamak?

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi KARDEŞÇESİNE, bu hasret bizim…” üstadın bu dizelerini ne zaman görsem, hüzünleniyorum ve utanıyorum tüm insanlardan. Hangi sebebten olursa olsun, içinde birilerini öldürecek ya da ölmelerini isteyecek kadar nefret olan insanları da anlayamıyorum bir türlü. Evet dindar geçinen soytarılar ve doğacağı milliyeti seçemediği halde ırkçılık yapanlar, size diyorum…

19 Mayıs 2011 Perşembe

19 Mayıs

19 Mayıs

19 Mayıs 1919’daki durumu Atatürk Nutuk’ta şöyle tarif ediyordu;

"1919 yılı Mayıs'ının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve manzara: Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu durum, Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, Şartları ağır bir ateşkes Antlaşması imzalamış, Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. Milleti ve memleketi Dünya Savaşı'na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı, Ordunun elinde silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes Antlaşmasının hükümlerine uymağa lüzum görmüyorlar. Birer vesileyle itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul'da, Adana vilayeti Fransızlar, Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalya askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ve ajanlar faaliyette. Nihayet başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün önce 15 Mayıs 1919'da itilaf Devletleri'nin uygun görmesiyle Yunan ordusu İzmir'e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafından Hıristiyan azınlıklar gizli, açık milli emel ve maksatlarını gerçekleştirmeğe, devletin bir an evvel çökmesine, çalışıyorlardı."

Atatürk’ü Anma,

Atatürk’ü anmak? Bunun için özel günlere ihtiyacımız yok değil mi? Onu anlayanlar, eserlerini devrimlerini görebilenler, yaptıklarının değerini anlayabilenler zaten bunu her fırsatta yapıyorlar.

Peki, Atatürk’ü onun istediği gibi yaşatabiliyor muyuz? Yani düşüncelerini, devrimlerini, bizden tek korumamızı istediği şeyleri? Bütün dünyanın takdir ettiği, birçok ülkenin örnek alıp bağımsızlıklarına kavuşmalarına ön ayak olan insanı?

Şuan ülkemizdeki siyasetçilere bakıyorum da, ya karalıyorlar gizliden ya da Atatürk’ün ismini kullanıp arkasına saklanıyorlar. Hepsi de ikiyüzlü. Onun düşüncelerini, devrimlerini gerçekten savunan dile getiren yok. Bunun üstüne birde gizli bir Atatürk düşmanlığı var dindar çevrede. Dindar demeyelim, şu cemaat - tarikat dedikleri oluşumlarda. Sebebini söylemeye gerek yok. Zamanında tüm takke ve zaviyeleri kapattıran(şimdiki cemaat binaları, evlerini vs), kendine âlim – ulema diyen soytarıları engellediği, insanların din kullanılarak güdülmelerinin(maddi açıdan sömürülmelerini, paraları dini bahanelerle alınarak, gerek kendi çıkarları için yönlendirerek, gerek çalıştırılarak) önüne geçtiği için sevmiyorlar. Atatürk nefretinin temel sebebi bu, onlara sömürecek insan bırakmadığı için sevmiyorlar onu. Gençleri okumaya, bilime, hukukun üstünlüğüne, barışa yönlendirdiği için sevmiyorlar. Çünkü okuyan, düşünen adamı sömüremeyeceklerini biliyorlar. Ve bu insanlar o kadar sinsi ki, Atatürk’ün düşüncelerini eleştiremiyorlar. Din arkasına saklanıyorlar yine, neymiş efenim Atatürk ayyaşmış, Kuran’ları toplatmış, dindar âlimleri hapislere atmış, kadınların başlarını açtırmış, erkeklere zorla ecnebi kıyafetleri giydirmiş. Keşke dürüst olabilseler birazcık, çıkıp; “Adam öyle şeyler yapmadı, sadece bizim insanları sömürmezi zorlaştırdı. Gerçek Müslümanlara en ufak bir müdahalesi olmadığı gibi üniversite düzeyinde din adamları yetiştirilmesine olanak sağlayıp, her tür kolaylığı sağladı tüm dinlere. Biz onu sevmiyoruz çünkü işimize çomak soktu” diyebilseler. Ama demezler. Keşke, bir siyasi parti çıkıp da şu cemaatleri, tarikatları kapatabilse tekrar. Tüm mallarına el koysa devlet adına ve milletten çaldıklarını millete geri verse. Ama artık çok zor, bu çıkar çevreleri o kadar zengin ve güçlüler ki, devleti ve kurumlarını da ele geçirdiler.

Gençlik

Atatürk’ün yaşadığı yıllarda insanların büyük bölümü cahildi. Okuma yazma bilmeyenler bilenlerin binlerce katıydı. Cumhuriyet’i de bu yüzden bizlere emanet etti. Okumuş, düşünen, barışı savunan ve kendini her yönüyle geliştirmiş gençlere. Çünkü bizlere çok güveniyordu, umudu yeni nesillerdi.

Peki, biz ne yapıyoruz. Geçerliğini, etkisini yitirmiş eğitim sistemimizi bile sorgulayamıyoruz. Düşünmeye iteceği yerde, ezberci altyapıyla, kalitesiz öğretmenlerle, cemaat dershanelerine, yurtlarına, evlerine terk edilmiş öğrencilerle, çocukları kadar cahil ailelerle iyi bir nesil yetiştireceğimizi sanıyoruz. Okumuyoruz. İnatla okumuyoruz. Düşünmüyoruz. Müslüman’ım diyen herkese inanan bir toplum olduk yine. Gerçek dindarla, dinciyi(din tüccarını) birbirinden ayıramayacak kadar cahil bir nesil.

Üstüne üstlük teknolojiyi kullanmayı da bilmiyoruz. Sadece vakit öldürmek için kullanılan bir teknoloji! TV başlarında saçma sapan dizi ve programlarla öldürülen değerli zaman.  Ki TV’lerin alenen izleyenleri mal yerine koyduğu halde izleyen, umursamayan, düşünmeyen bir nesil.

ve Spor

Bu konuda söyleyecek fazla bir şey yok. Bu kadar genç nüfusuna rağmen sporda bu kadar başarısız olan ülke sayısı beşi geçmez. Onlar da bizim gibi ülkeler zaten. Çok az insanın spor yaptığı bir ülke burası. Beynimizi kullanmadığımız gibi bedenimizi de kullanmıyoruz. Spor denince akla futboldan başka bir şey gelmeyen bir ülke burası. Onu da beceremeyip aynı siyasi parti taraftarlığı gibi, diğer takım taraftarlarından nefret edip, birbirlerimize ağza alınmayacak küfürler edecek kadar kendimizi kaybediyoruz. Maalesef çok tembeliz, uyuşuğuz.

Bayramınız Kutlu Olsun…

19 Mayıs 2011
H.Ali Söyler

5 Mayıs 2011 Perşembe

Denizler Ölmez...

Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar
Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar
Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabî eşkiyalar
Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?
Can Yücel

Deniz Koydum Adını  
Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.

Deniz Gezmiş - Savunmasından Alıntı

Bütün partiler yozlaşmış ve halka karşı durumdalar. Parlamenterler demokrasiyi sandıktan çıkma olarak kabul ediyor. Aslında ağa emri ile verilen oylar halk iradesi olamaz. Buna da demokrasi diyemeyiz. Bizim anladığımız demokrasi milli sınıfın emperyalizmi, ağaları ve tefecileri tasfiye ederek yönetimi ele almalarıdır.

Bundan sonraki mücadelemiz parlamento dışı muhalefet şeklinde olacaktır. Bizim istediğimiz biçimde sokaklarda, tarlalarda, fabrikalarda ve meydanlarda olacaktır. Parlamenter mücadele antidemokratiktir. Çünkü milletvekili olmak için paralı olmak şarttır.Basın özgürlüğü kısıtlanmıştır. Bize mücadele edeceğimiz başka alan kalmadığı için savaşımızı sokaklarda vereceğiz. Ve tarih birgün benim haklı olduğumu yazacaktır. Benim öğrenci olaylarına katılmama kimse mani olamaz. Öğrenci olarak değil devrimci olarak mücadele veriyorum. Emperyalizme, ağalığa karşı nerde mücadele varsa benim devrimci olarak görevim orda olmaktır!


-Deniz Gezmiş'le röportaj - Yurdaer Acar - Günaydın Gaz. 20 Eylül 1969-

20 Nisan 2011 Çarşamba

Bir Kaç Kitap Önerisi

Ne zamandır yazayım diyorum zaman olmuyor. Hazır hasta yatarken, okunası kitaplardan bir kaçını paylaşmak istiyorum sizlerle. Çok fazla kitap var piyasada malum ve biz de okumaya az zaman ayıran insanlarız. O yüzden kitap seçerken dikkat etmek, iyi kitapları okumak çok önemli oluyor. Nacizane, okuduğum ve bana çok şeyler kattığına inandığım kitaplardan bir kaçını size önermek istiyorum. 
  1. Oğuz Atay - Tutunamayanlar : Türk edebiyatının bana göre en iyi eseri. Oğuz Atay çıtayı o kadar yüksek bir yere koydu ki bu romanla. Kimse yanına bile yaklaşamıyor hala. Tutunamayanları tarif edecek yetenek yok bende. Mutlaka okunması, üzerinde düşünülmesi gereken bir şaheser.(9,5/10)
  2. Yusuf Atılgan - Aylak Adam : İsimsiz bir anti-kahraman var kitapta, kısaca C diyor ona Atılgan. Öyle bir portre çiziyor ki okuduktan sonra C’ye benzemeye çalıştığımı farkettim. Samimiyetsizliklerle dalga geçmesi, doğruyu araması ve hiç bir şeyi umursamaması bana çok şey kattı. (8,5/10)
  3. Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna : Okuyan herkesten aynı şeyi duyuyorum. Bir erkek olarak Maria Puder’den etkilenmemek, onun gibi bir sevgili istememek, kitapta geçen aşka özenmemek elde değil. (8,5/10)
  4. Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra : Hakan Günday’ın ilk Piç kitabını okumuştum ve çok etkilenmiştim. Sonra bütün kitaplarını aldım zaten. Ama içlerinde hala en iyisi, ilk kitabı olan “Kinyas ve Kayra”. Öyle iki karakter varki kitapta, insan yanlarına üçüncü olmak istiyor. Mutlaka okunmalı.(9/10)
  5. Tahsin Yücel - Vatandaş : Fazla ön plana çıkmamış bir eser bu. Kitabın kahramanda bir Don Kişot ruhu var. Benim en sevdiğim kahramanlardan biridir Don Kişot o yüzden çok sevmiştim bu kitabı. (8/10)
  6. Alper Canıgüz - Oğullar ve Rencide Ruhlar / Emrah Serbes - Erken Kaybedenler : Çocuk kahramanların gözünden yazılmış, okurken eğlenmek isteyenler için tavsiyem. İkisine de (7,5/10)
  7. Nikos Kazancakis - Zorba : Okuduğum en iyi karakter belki de Alexi Zorba. Hayatı nasıl yaşanması gerekiyorsa öyle yaşayan ve gitme vakti geldiğinde gidebilen biri Zorba. Hayata bakış açım Zorba’ya çok benzediği için inanılmaz sevmiştim bu kitabı.(9/10)
  8. J.D. Salinger - Çavdar Tarlasında Çocuklar(Gönülçelen) : Birbirinden uslup olarak farklı olan iki çevirisi var kitabın. Ben sonraki çevrisini okudum daha özgün olduğunu söyledikleri için. Kitap, Holden’in etrafındaki yapmacık dünyaya isyanını anlatıyor özetle. E içinde isyan varsa bana hep çekici gelmiştir. O yüzden tavsiyedir. (8,5/10)
  9. Jonathan Safran Foer - Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın : Kitabın adı yeterince açıklıyor aslında. Hem savaşın anlamsızlığını anlatması hem de bunu bir çocuğun gözünden anlatması çok etkileyici olmuş. Kitabın yazım tekniğide ilginç cidden. (7,5/10)
  10. Vlademir Bartol - Fedailerin Kalesi Alamut : Kitabın bir çok müslüman ülkede yasaklanması bile ne kadar iyi bir kitap olduğunun göstergesi bence. 1918 de yazılmış. Hasan Sabbah’ın zekasını, din kullanılarak insanların nasıl yönlendirilebileceğini, nasıl kullanılabileceğini anlatan naif bir kitap. Günümüz şartlarını, dinin insanlar üstündeki etkisini analiz etmek için de okunmalı bence. Ayrıca son derece sürükleyici bir dili var. (8,5/10)
  11. Dostoyevski - Yer Altından Notlar : Şimdi üstadın Suç ve Ceza’sını okumayan yoktur diye bu eserini şeyttim(Zaten Suç ve Ceza’yı okumamış birinin bunları da okumayacağını farzederekten). Dostoyevski’nin en sevdiğim romanı diyebilirim. Orada ki isimsiz kahraman gibi bende sürekli kendimle dalga geçen, kendimi aşağılayan biri olduğumdan mütevellit sevmiştim. Sizinde öyle huylarınız varsa seversiniz. (7/10)
  12. Khaled Hosseini - Uçurtma Avcısı : Zaten yukarda ki sevdiğim kitaplara bakarsanız benim savaştan, din-milliyetçilik gibi kavramları hayatının merkezine koyan insanlardan, samimiyetsizlikten, güçsüzü ezen düzenden nefret eden, doğruyu arayan ve bunu her şartta savunmaya çalışan biri olduğumu anlamışsınızdır. Uçurtma Avcısı’da din ve milliyetçiliğin insanı nasıl hayvanlaştırdığını resmetmesi açısından önemli bir eser. (8,5/10)

Sanırım şimdilik yeter dostlar, aslında hızımı alamadım 20’lere kadar gidecektim ama yorgunum cidden. Aklıma gelen bir kaç kitabı daha yazayım ama; “Hakan Günday - Piç”, “Hermann Hesse - Demian”, “Buket Uzuner - Kumral Ada Mavi Tuna”, ”Oscar Wilde -Dorian Gray’in Portresi”, “İhsan Oktay Anar - Puslu Kıtalar Atlası” , “Orhan Pamuk - Beyaz Kale”, “Gabriel Garcia Marquez - Yüzyıllık Yalnızlık / Kolera Günlerinde Aşk” gibi…

Okumadıklarınız varsa bunlardan, buradan görüp alırsanız eğer, sonra da okuyup beğenmezseniz şayet, beğenmediğiniz her kitap için bir bira ısmarlıyacağım size lan,söz…

2 Şubat 2011 Çarşamba

Olric

- yağmur yağıyor olric.. ıslanıyor etraf.. ağlasak kimse anlamaz değil mi?
- anlamaz efendimiz..
- tut ki güneş açtı.. papatyalardan taç yapar mı saçlarımıza?
- bilinmez efendimiz...
- yıldız kaydığında diler mi bizimle olmayı?
- sanmam efendimiz...
- ben de sanmam... gidelim olric...
- gidelim efendimiz....

***


-ve ben olric düşmeseydim düşlerimin sırtından zaten inecektim...


***

-daha kaç kez ıskalayacağız hayatı olric?

-oklarımız bitene kadar efendimiz.

***


- bu yol nereye çıkar olric?...

- hiçbir yere efendimiz...
- hiçbir yer neresidir olric?...
- doğru yerdir efendimiz...
- gidelim mi?...
- vardık efendimiz...

***


- sustu mu olric?

- sustu efendimiz...
- biz de susalım mı olric?
- siz bilirsiniz efendimiz...
- bizi susmasına kabul eder mi olric?
- eder efendimiz...

***


- sevelim mi olric?...

- sevmek nedir efendimiz?
- sevmek vazgeçmektir olric...
- vazgeçtiyseniz sevelim efendimiz...

***


- benim gibi, günlük yaşantı batağına saplanmış biri ne yapabilir olric?

- her yaşantınızda turgut'luk olduktan sonra gerisinin ne önemi var efendimiz?
- anlamadım olric.
- anladınız efendimiz? anlamaktan korkuyorsunuz sadece.
- ben turgut'um olric. turgut özben. bunca rezilliğimden sonra nasıl...
- ölmekten mi korkuyorsunuz efendimiz?
- bilmiyorum olric. büyük bir karışıklık ve belirsizlik seziyorum. yaşantılarıma verdiğim eski anlamlar, birer birer kaçıyor. yeni anlamlar veremiyorum kelimelere. ben selim değilim olric. selim romanları okuya okuya selim'liğe özenen bir don kişot olmaktan korkuyorum...

***


- hiç acımadı, olric. şimdi ölürüm, niye ateş ediyorlar hala? yüzümü dağıtmasınlar olric, dağıtmasınlar. bu kan, ruhumu da çekiştiriyor dışarı çıkarken. beni sakın bırakma. sırtım nasılda ısındı. hayat şimdi nasılda başkalaştı. bana şimdiden sonra ne derler? ben kendimi bağışlıyorum olric. intikam mı alıyorlar olric? neden vuruyorlar beni hala? gazeteci öldü mü? pişman olayım mı? ben çocukken babam bir kere başımı okşamıştı. olric, ben en çok neyi sevdim?! aklıma gelmiyor. birazdan bir ışık görecek miyim? birazdan bir ışık beni içine alabilecek mi? bitti mi herşey? cenet bizi böyle görmesin. cennet var mı, olric? yüzüme niye ateş ettiler olric? yüz ilahi birşey olric. niye ateş ettiler? bir nefes daha... olric... bir nefes... olric...


Tutunamayanlar - Oğuz Atay

22 Ocak 2011 Cumartesi

Charli Chaplin - Büyük Diktatör


Chaplin’in Büyük Diktatör filmindeki efsanevi konuşması…

Biraz önce John Lennon’ın tam kırk yıl önce yaptığı Utopik şarkıyı paylaştım. Ne değişmiş o günden beri? Hiçbir şey!

Bugün de insanlar para ve güç için dini ve ırkçılığı kullanarak savaş açabilecek durumdalar. 2. Dünya savaşı gibi milyonlarca insanı öldürmüyorlar belki şuan ama mesela; yahudiler kutsal toprakları ele geçirmek bahanesiyle(petrol) deli gibi silahlanıyorlar şuan, ABD’nin Taliban’ı, Afganistan’ı(petrol) şeriat adı altında zalimce yönetip,Hazara’lara karşı ırkçı katliyamlar yapmıyor mu, ABD’nin ülkeye girmesini meşrulaştırmak için? Yine ABD Irak’a(petrol) demokrasi getirmek için girmedi mi? Güney Amerika’ya uygulanan ambargolar devam etmiyor mu şuan, sırf petrollerini vermiyorlar diye? Savaş açmak için bahane aramıyor mu özgürlükçü amcalar? Daha 10 yıl bile olmadı Rwanda’da(altın,elmas) halkı ikiye ayırıp(burnu dik olanlar,burnu yassı olanlar diye komik bir şekilde) binlerce silah verip birbirlerini katlettirmediler mi? Veya silah lobisi afrikanın her köşesinde saçma sapan ırkçı bahanelerle karınlarını doyuramayan insanlara silah satmıyorlar mı? Çin veya Rusya(en son Gürcistana girdi) en ufak bahanelerle savaşa girmeye hazır değiller mi? Daha onlarca örnek sayılabilirim size.

Malesef John Lennon’ın Imagine şarkısı hala Ütopya.

Malesef diyorum çünkü değişen birşey yok. Hala insanlar, insan olmak için, insanı insan olduğu için sevmek için, din denilen bir şeye ihtiyaç duyuyorlar, birini öldürmemek için, birinin hakkını yememek için, çalmamak, ırza geçmemek için cehennem diye korkutulmaya ihtiyaç duyuyorlar. Onuda becerseler içim yanmayacak, başka dinlere tahamülleri yok, bırakın başka dini başka tarikatlara bile tahammülleri yok. İslam için cihad, hristiyanlar için haçlı seferleri, yahudiler için kutsal topraklar saçmalıklarıyla insanlar savaşa sürüklenip, milyonlarca masum insan katledilmedi mi? Hele ırkçılık, dinden de saçma. Kimse doğacağı milliyeti seçemez ki! Neyin kavgasıdır bu?

Bende John Lennon gibi hayal ediyorum sadece, dinin ve ırkçılığın “insan olmaktan” daha önemsiz olduğu hatta hiç olmadığı bir dünyayı. Varın bana da hayalci deyin. Ama bende Lennon gibi yalnız olmadığımı biliyorum.

Son bir not: ABD’nin 2011 yılı için silah teknolojilerine ayırdığı bütçe 600 küsür milyar dolar. Bunun sadece %10’u ile tüm afrikanın bir yıl babalar gibi doyacağını biliyorsunuz değil mi?

John Lennon - Imagine


John Lennon - Imagine

Imagine there’s no heaven
Cennetin olmadığını hayal et

It’s easy if you try
Eğer denersen bu kolay

No hell below us
Altımızda cehennem yok

Above us only sky
Üstümüzdeyse sadece gökyüzü var

Imagine all the people
Hayat et bütün insanların

living for today…
bu gün için yaşadığını…

Imagine there’s no countries
Hiç ülke olmadığını hayal et

It isnt hard to do
Bunu yapmak zor değil

Nothing to kill or die for
Öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok

No religion too
Ve din de yok

Imagine all the people
Hayal et bütün insanların

living life in peace…
hayatı barış içinde yaşadığını

Imagine no possesions
Mülkiyetin olmadığını hayal et

I wonder if you can
Yapabilir misin merak ediyorum

No need for greed or hunger
Hırsa ve açgözlülüğe gerek yok

A brotherhood of man
İnsanların kardeşliği

Imagine all the people
Hayal et bütün insanların

Sharing all the world…
Tüm dünyayı paylaştığını

You may say Im a dreamer
Benim bir hayalci olduğumu söyleyebilirsin

but Im not the only one
ama tek ben değilim

I hope some day you’ll join us
Umarım bir gün sen de bize katılırsın

And the world will live as one
Ve dünya tekvücut olarak yaşar

20 Aralık 2010 Pazartesi

Hiroşima


GAZETECİ.  O Sabahki olayları anlatabilir misiniz?

TOMOYASU. Evden kızım Masako’yla çıkmıştım. İşe gidecekti. Ben de bir arkadaşıma uğrayacaktım. Hava saldırısı alarmı başladı. Masako’ya eve gidiyorum, dedim. “Büroya gideceğim,” dedi. Market alışverişimi yaptım ve eve dönüp alarmın kalkmasını bekledim.

Yatağı katlayıp kaldırdım. Dolabı düzenledim. Islak bir bezle pencereleri sildim. Bir parlama oldu. İlk önce bir fotoğraf makinesinin flaşı sandım. Şimdi çok aptalca geliyor. Gözlerimi kamaştırdı. Aklım çıktı. Pencereden üzerime cam yağıyordu. Ses, annemin beni susturmak istediğinde çıkardığı sese benziyordu.

Kendime geldiğimde ayakta olmadığımı fark mettim. Başka bir odaya savrulmuştum. Bez hala elimdeydi ama artık ıslak değildi. Tek düşüncem kızımı bulmaktı. Pencereden baktım ve komşularımdan birinin neredeyse çırılçıplak ayakta durduğunu gördüm. Derisi soyuluyordu. Parmak uçlarından aşağı sallanıyordu derleri. Ne olduğunu sordum. Yanıt veremeyecek denli bitkindi. Etrafına bakıyordu, ailesini aradığını düşündüm. Gitmeliyim diye düşündüm, Masako’yu bulmalıyım.

Ayakkabılarımı giydim ve hava baskını şapkamı aldım. Tren istasyonuna gittim. Bir sürü insan bana doğru yürüyor, şehirden uzaklaşıyordu. Burnuma ızgara kalamara benzer bir koku geldi. Şoktaydım herhalde çünkü insanlar gözüme kıyıya vurmuş kalamarlar gibi görünüyordu.

Genç bir kızın bana doğru geldiğini gördüm. Derisi eriyordu. Balmumu gibi. Mırıldanıyordu. “Anne.  Su.  Anne. Su.” Masako olabileceğini düşündüm. Ama değildi. Su vermedim ona. Üzgünüm ama veremedim. Masako’mu bulaya çalışıyordum.

Hiroşima istasyonuna kadar koştum. İnsanlarla doluydu. Bazıları ölmüştü. Birçoğu yerde yatıyordu. Annelerine sesleniyor su istiyorlardı. Tokiva Köprüsü’ne gittim. Kızımın bürosuna varmak için köprüyü geçmem gerekiyordu.

GAZETECİ. Mantar şekilli bulutu gördünüz mü?

TOMOYASU. Hayır, bulutu görmedim.

GAZETECİ. Mantar şekilli bulutu görmediniz mi?

TOMOYASU. Görmedim. Masako’u bulmaya çalışıyordum.

GAZETECİ. Ama bulut şehri kaplamıştı?

TOMOYASU. Onu bulmaya çalışıyordum. Köprüyü geçemeyeceğimi söylediler. Eve dönmüştür belki dedim, geri döndüm. Gökten kara yağmur yağmaya başladığında Nikitsu Tapınağı’ndan geçiyordum. Nedir, bu diye düşündüm.

GAZETECİ. Kara yağmuru tarif edebilir misiniz?

TOMOYASU. Evde bekledim onu. Cam kalmamış olmasına rağmen pencereleri açtım. Bütün gece uyumadan bekledim. Ama gelmedi. Sabah 6.30 sularında Bay İşido geldi. Kızı, kızımla aynı büroda çalışıyordu. Masako’nun evi neresi diye bağırıyordu. Dışarı koştum. “Burası! Burası!” diye bağırdım. Bay İşido yanıma geldi.”Çabuk! Giysi alın, gidelim. Kızınız Oto Nehri’nin kıyısında,” dedi.

Koşabildiğimce hızlı koştum. Koşabileceğimden de hızlı koştum. Tokiva Köprüsü’ne vardığımda yerde askerler yatıyordu. Hiroşima İstasyonu çevresinde yerlerde yatan başka ölüler gördüm. Yedisi sabahı, altısı sabahından daha fazla ölü vardı. Irmağın kıyısına vardığımda kim, kimdir ayırt edemedim.  Masako’yu aradım. Birinin “Anne!” diye bağırdığını duydun. Sesini tanıdım. Feci durumdaydı. Ve hala rüyalarıma o haliyle giriyor. “Geciktin,” dedi.

Özür diledim. “Elimden geldiğince çabuk geldim,” dedim.

Başka kimsemiz yoktu. Ne yapacağımı bilemedim. Hemşire değildim. Yaralarından kurtçuklar çıkıyor ve sarı, yapışkan bir sıvı geliyordu. Her yanından kurtçuklar çıkıyordu. Onları silip atamazdım çünkü o zaman deriyi ve kası kaldırmış oluyordum. Teker teker toplamam gerekiyordu. Ne yaptığımı sordu. “Ah Masako,” dedim, “hiç”. Kafa salladı. Dokuz saat sonra öldü.

GAZETECİ.  Hep kollarınızda mı tuttunuz onu?

TOMOYASU.  Evet, kollarımda tuttum. “Ölmek istemiyorum,” dedi. “Ölmeyeceksin,”  dedim. “Eve gitmeden ölmek istemiyorum,” dedi.  Ama acı çekiyordu ve “Anne,”  diyerek ağlıyordu.

GAZETECİ.Bunları anlatmak zor olmalı.

TOMOYASU. Kuruluşunuzun savaş anılarını topladığını duyunca gelmem gerektiğini düşündüm. Kızım, kollarımda “Ölmek istemiyorum,” diyerek öldü. Ölümü böyleydi işte. Askerlerin hangi üniformayı giydiği önemli değil. Eğer herkes benim gördüğümü görseydi bir daha asla savaş çıkmazdı.

“J. Safran Foer – Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın” kitabından…

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın, çok özgün bir eser.Savaşın ve terörün iğrençliğini, 9 yaşında, babasını 11 Eylül saldırısında kaybeden bir çocuğun gözünden anlatıyor. Yazar değişik bir uslüp kullanmış romanında, fotoğraflarla, imgelerle desteklemiş eserini..Okumanızı tavsiye ederim.

8 Aralık 2010 Çarşamba

Zihniyet Farkı

Aleksandros Grigoropulos, Alexi yani, iki yıl önce 6 Aralıkta Yunan polisi tarafından öldürüldü. Alexi,Yunanista'da ki ilk polis kurbanı değildi ama en genciydi. 16 yaşındaydı sadece. Ne mi oldu, bütün Yunanistan ayağa kaltı, bütün ülkede eylemler yapıldı. Eylemler 9 gün sürdü, bütün Yunanistan'da adalarında, yapanları bin pişman ettiler. Yaktılar yıktılar ve devlet şiddetine, polis devletine gereken cevabı onların uslübuyla verdiler.

Peki bizde durum ne?

Hamileyim vurmayın diyen bir öğrencinin çocuğu, polis tekmeleriyle katlediliyor. Olayın vahşeti tartışılacağı yerde, yetkili ağızlar, "Hamileyse orada ne işi var" diyorlar. Yalaka gazeteciler aynı ağızlarla suçluyorlar öğrencileri.

Hatta bazı hükümet yetkilileri işi daha da ileri götürüp öğrencilerin Ergenekon destekli militanlar olduğunu söyleyecek kadar saçmalayabiliyorlar(Not: Ergenekon davası 3 yıldır devam etmekte olduğundan,böyle bir örgütün varlığı ispat edilmemiş olup,kimse de sonucu belli olmayan bu davadan hüküm giymemiş durumda).Hatta bazı öğrenciler aynı montları giyiyormuş(mont siyasi simge oldu maşallah(!)) diyerek eylem yapmayı meslek edinen öğrenciler var diyecek kadar da uçuyorlar.


Yani bu ülkede polis, istediği gibi öğrenciyi, işçiyi yani halkı dövecek, insan dışı bir şiddet uygulayacak ve biz bunun yanlışlığını tartışacağımız yerde, anayasal bir hak olan eylem-gösteri yapma haklarını kullanan öğrencileri, sanki onlar birer kukla ve yönlendirilecek kadar salak insanlarmış gibi gösterip,üstüne bunlar zaten örgüt bağlantılı diye hiçbir sabıka kaydı çıkmayan bu öğrencilere bok atacağız.Kimsede sesini çıkarmıyacak.

Kusura bakmayın ama bizden bir bok olmaz.

Sizden ricam, Aleksandros Grigoropulos olayını ve Yunan halkının buna nasıl cevap verdiğini biraz araştırın lütfen.. Son olarak Alexi'nin cenazesinde dağıtılan bildiri;

"unuttunuz
bizi desteklemenizi bekliyorduk,
bir defa da olsa,sizin bizi gururlandırmanızı bekliyorduk
boşuna
yalancı hayat yaşıyorsunuz,boynunuzu eğdiniz,
donunuzu indirdiniz ve öleceğiniz günü bekliyorsunuz
hayaliniz yok,sevdalanmıyorsunuz,
yaratmıyorsunuz
yalnız satıp alıyorsunuz.
her yerde maddiyat
sevgi hiçbir yerde-hiçbiryerde gerçek
anababalar nerede? sanatçılar nerede?
neden dışarı çıkıp bizi korumuyorlar?
bizi öldürüyorlar
yardim edin

çocuklar"


09.12.2010

28 Kasım 2010 Pazar

Durmak Yok Zama Devam

Yeni bir zam daha geldi akaryakıtı bu sabah. Dünyanın en pahalısı olmak yetmiyor tabi farkı da açmak gerektiğini düşünüyor galiba sevgili hükümetimiz.

Bunun eleştirecek bir yanı kalmadı artık, isyan etmek, sert eylemler yapmak gerekiyor. Biz böyle her zamma eyvallah dedikçe bokunu çıkarıyorlar. Akaryakıt lan bu zaten arabamız yok, olan zenginler düşünsün diyenler çıkıyor arada. E be dangalaklar, bu ülkede her zam için akaryakıtın baz alındığını bilmiyor musunuz? O zamlar, dolmuşa, otobüse yansımayacak mı, dağıtım masrafları artan fırıncıya manava pazarcıya yansımayacak mı? Bu artışları baz alan ev sahibine yansımayacak mı sanıyorsunuz? Mal mısınız affedersiniz?


Evet, Dünya'da açık ara lideriz şuan akaryakıt fiyatlarında! ( Son zamları yansıtmamış bu site ama ülke ülke akaryakıt fiyatları; Al Bak Burdan ). Ki yine hatırlatırım, sevgili hükümetimizin, akaryakıt fiyatlarının dolara bağlı olacağı konusunda sözü var. Ama kör olmayanlar rahatlıkla görecektir ki dolar düşse de akaryakıt fiyatları sürekli artmakta. (ha bazen dalga geçmek amacıyla 3 ileri 1 geri taktiği ile düşürüyor gibi yapıyorlar, mesela bir ara 3 kuruş düşürüp 2 gün sonra 9 kuruş zam yapmışlardı. Yok, dalga geçmiyorlar, ne münasebet.)



Eylem yapmak lazım başka yolu yok bunun, bunların duracağı yok. Ne bilim mesela özel aracı olanlar bir hafta akaryakıt almasın mesela çok zor bir şey değil bu, başka ülkelerde yapıldı bu, ss seve seve yani çektiler o zamları.

*****


İptal edilen KPSS Eğitim Bilimleri sınavının sonuçları açıklanmış, bütün soruları doğru cevaplayan süper zeki arkadaşlar bu kez yarısına yakın netler çıkarmışlar. En iyi yapanları 120'de 95 net yapmış oda iki kişi. Bir kez daha hatırlayalım, soruları kim çaldırmıştı, x cemaati, ne yapmıştı soruları kendi yandaşlarına vermişti bir güzel. E neymiş sonuç, bu Müslüman’ız diye geçinen cemaatlerin çoğu, insanların dini inançlarını sömüren, orospu çocuklarıyla dolu olup, kul hakkı yemekten çekinmeyen piç kuruları olduğu milyonuncu kez ispatlandı. Alın bakın sonuçlara.. http://www.milliyet.com.tr/sampiyonlar-da-iptal/turkiye/sondakika/28.11.2010/1319557/default.htm 


Ülke öyle bir hale geldi ki, cemaat torpili olmadan devletin birçok kademesin de işe giremiyorsunuz. İhaleler yandaşa veriliyor, hatta kanunlar değiştirilip yandaşa rant sağlanıyor. Bu ikiyüzlü, insanları sömüren, hak yiyen şerefsizlere öyle küfürler etmek istiyorum ki zor tutuyorum kendimi.
 
****


Yazıyı yazarken, tarihi Haydarpaşa garının yanmakta olduğu haberini okudum. İstanbul'un en güzel simgelerinden biri, Allah bilir ne kadar komik bir ihmalle, hatta dilim varmıyor kim bilir ne çıkarlar uğrana yanıyor! Ama artık şaşırmıyorum bu ülkede hiçbir şeye, orospu çocukluğu bizim en önemli değer yargımız olmuşsa, ne şaşıracağım ki!

15 Kasım 2010 Pazartesi

Eski Bayramlar Falan

Evet bayram bugün, kurban bayramı... Hayvancılığın öldürüldüğü, et fiyatlarının rekor kırdığı, artık orta direğin bile et yiyemediği bir ülkede, rekor fiyatlara(geçen seneye göre nerdeyse %100 zam ile) yine binlerce hayvan kurban edilecek. Kurban bayramının sosyal toplumda ki olumlu yanlarına değinmeyeceğim(fakirlerin et yiyebilmesi, çocukların sevinmesi vs), ya da sokaklarda hayvanlara işkenceler yapılarak,onlarında birer canlı olduğunu unutularak vahşice kafalarının kesilmesinden de bahsetmeceğim, ben biraz komple teoremi üretmek amacındayım.Son zamanlarda ki kurban bayramlarında gördüğüm manzaraların iyi niyetli olmadığına inanıyorum. Birkaç bilgiden sonra size beni ciddi ciddi düşündüren komple teoremimi açıklayacağım.

Öncelikle et fiyatlarının bu kadar artması basit bir şey değil, biraz araştırma yaptım ABD de etin kilosu ortalama sadece 2-3 dolar keza avrupada ve diğer ülkelerde de bu civarda(sığır eti). Bizde ne kadar şuan 30-35 TL yani 20-25 dolar arası...Farka bakın!!! 

Yine okuduğum haberlere göre Güney Amerika'dan gemilerle büyük baş hayvan getirilmiş bu sene ki kurban için(yine ensesi kalınlar vurgun yapıyor)... 

Diğer müslüman ülkelerde ki kurban fiyatları, mesala avrupadan bir örnek; Kosava'da küçük baş 80 Euro civarı bizde ne kadar; en ucuz 700TL ki 1200TL ye kadar çıkıyormuş(yani 350-600 euro). Ki Afrika'da çok daha ucuz, 100-150 TL civarına küçük baş bulabiliyorsunuz( http://www.stargazete.com/ekonomi/vekaletle-kurbani-bu-yil-afrika-da-kesecegiz-haber-304414.htm).

Eskiden kurban parası toplayıp kesim yapan ve bunu fakirlere dağıtan sadece Kızılay varken(ve resmi olarak kurban derisi toplama yetkisi sadece Türk Hava Kurumunda hala)  şuan onlarca yardım kuruluşu,cemeatlar bu işi yapmakta!

Geçen sene bazı(!) yardım kuruluşları topladığı paraların hepsine kurban kesmediği, bazılarının kesmesi gereken sayının çok çok altında kestiği  tespit edildiği halde(geçen seneden hatırlayın http://www.ensonhaber.com/Ic-Haber/245798/kurban-parasi-toplayip-kesmediler.html ) aynı kurumların bu sene de kurban kesimi için para topladığı gerçeği!

Bazı cemaatların kurban kesimi için kendi çalışanlarından zorla para toplaması, vermeyenlerin dışlanması. Bu kurbanların derilerine direk el koyulup, para veren kişilere bir miktar et verilip(5kilo) gerisinin ne yapıldığının belli olmaması(biraz araştırırsanız çok rahat görürsünüz etrafınızda).

Ve daha onlarca veri var. 

Hayvancılığın zorla bitirildiği bir ülkede bu kadar fahiş fiyatlara kurban kesilmesi, bu işi cemaatların, ne halt yedikleri belli olmayan dinidar yardım kuruluşlarının büyük organizasyonlar yaparak,büyük paralar toplayarak bu işleri çevirmesi, insanların et yiyemediği bir ülkede dini istismar yapılarak büyük vurgunlar yapıldığı gerçeğini görmek lazım. Bu apaçık ortada.

Evet et fiyatları bilerek yükseltildi! Bunu yapanlarda apaçık yardım kuruluşları ve cemaatlardır(somut kanıt, en ucuz kurban 700den başlarken max 425TL toplamaları, sürümden kazanıyor ibneler). Ayrıca kurbanlarda Türkiye'de kesilmiyor, Ucuz Afrika'da, Pakistan'da vs kesiliyor. Yani verilen 400 civarı paradanda vurgun yapılıyor(Keşke dürüst kuruluşlar olsa da bu ülkelere kurban gönderebilsek orası çok ayrı bir konu,devlet eliyle mesela).

Diyeceğim o ki paranızı kesinlikle bu cemaatlara,her yardım kuruluşuna vermeyin. Kurbanınızı keseceksenizde kendiniz alın kesin ve etrafınızda ki fakirlere kendi elinizle dağıtın. Ya da direk parasını verin onlar kessin sizin adınıza.

16.11.2010

5 Kasım 2010 Cuma

Yadımda Bir Kıpraşma Var

Ansızın yadımıza düşenlere gelsin... Aşk acısı çeken biriyle içerken açarım bu şarkıyı. Çivi çiviyi söker, soğuktan donanı buzla ovarlar ve bunun gibi garip şeyler işte...

YÖK Yavşaklığı

AKP ilk kurulduğunda ilk oy istediğinde halktan, YÖK'ü kapatacağız, üniversiteleri bağımsız hale getireceğiz dememiş miydi? Siyasilerin bu dönekliklerinden cidden iğreniyorum. Şimdi YÖK'ün başına kendi adamlarını getirince, istedikleri gibi at koşturmaya başlayınca, YÖK kelimesini ağızlarına bile almıyorlar :(

YÖK gibi gereksiz bir kurum bir an önce kapatılmalı ve üniversiteler özerkleştirilmeli. Güya aklın yolu bir ama kimsenin sikinde değil. Herkes çıkarının peşinde.